Zar zor uyandığım bir 19 Mayıs sabahı havanın açık ama esintili oluşuna aldırmayıp üstümde bir tişört ve bir şortla çıktım dışarı. Havanın ilerleyen saatlerde çok ısınacağını düşünen ben dışarı adımımı attığımdaki soğuk hissine aldırmadan yola koyuldum. İlk önce Kabataş’a gidip tam 17 arkadaşımla buluşacak ve sonrasında onlarla Büyükada’ya gidecektik. Kabataş’a vardığımda benden başka şort giyen insanın olmaması beni derinden yaralamıştı. Kendimi bu yüzden suçlamamam gerekti ve üzerinde daha fazla durmamalıydım yoksa bütün günü mutsuz bir şekilde geçirebilirdim. Vapurun kalkma saati geldiğinde metrolarda, tramvaylarda ve akbil yükleme gişelerinde anons yapan kadın gibi konuşan iş kadını gibi kız Nilüfer ortalıklarda yoktu kendisini 3. kez aradığımızda Beşiktaş’ta Üsküdar iskelesinde olduğunu söylemişti. Vapura binip Nilüfer’i arkamızda bıraktık. Neyse ki anonsçu kız Nilüfer şanslıydı ve bir sefer daha vardı binebileceği. Adaya indiğimizde başka vapurlardan gelecek birkaç arkadaşı beklemeye koyulduk. O sırada beklemenin verdiği stres ve rahatsızlık beni harekete geçirmiş, kendimi bizim Trabzonlu Serdar’la şakasına kavgaya tutuşmuş olarak buldum. Tam olarak kavgaya tutuşmasak da teknik açıdan bir kavgaya benziyor gibiydi. Ben ağzım burnum dağılmasın diye Serdar’dan geri geri kaçarken kendimi çarpıttığım (bu fiili ilk defa böyle bir cümle içinde kullanarak anlamını değiştirdim he mi?) arkamdaki varlıkları görmemiş olmalıydım. Zaten geri geri giden bir canlı nasıl arkasını görebilsin ki öyle değil mi a dostlar? Arkamda kendimi çarpıttığım insanlar nasıl insanlardı acaba diye düşünmeye kalmadan bana gereken cevabı kendileri verdiler. Şu an bu yazıyı yazarken, aslında ne dediklerini pek hatırlamıyorum ama sanırım “Önüne baksana beeeeeeeee!” ve “Yuuuhhh dikkat etsene beeeeee!” gibi bunların türevi olan laflar söylemiş olacaklardı ki “Ahha! Bu bir Fedon kılıklı Bayan Moda Yaşlısı” dedim o an. Gerçekten de haklıydım. Bir Bayan Moda Yaşlısı ve onun kılıbık, haram para yemiş, pezevenk görünümlü eşi önüne bakmadan yürümekle kalmıyor bir de “önüne baksana” diyerek geri geri giden bana akla zarar bir laf söyleniyordu. “Neyse sakin olmalıyım” desem de içimden tutamadım kendimi ve o an aklıma ilk gelen şey olan Kutsal Damacana’nın en sevdiğim repliğini haykırdım arkalarından. “Ulan devleti soyup soğana çevirdiniz bee! Orrr.sssp. çocukları!”. Bu laflar ağzımdan filmdeki replik icabı yavaş yavaş çıktığı için dingil çiftle aramız çok açılmıştı. Maalesef duyuramadım sesimi. Olmadı yapamadım, beceremedim. Yenilginin verdiği acı bütün vücudumu sarmıştı ve ben günü kurtaramazdım.
Moda yaşlılarının bende bıraktığı etki ada dönüşü azaldı. Artık çift aklımdan yitip gidiyordu.
Vapura bindiğimde hiçbir yerin boş olmaması şaşırtmamıştı beni. Zira çift g.tlü kadınlarla dolu olan vapurda bir koltuğa oturan kadın sayısı normalde 4 iken 2’ye düşmüştü. Nilüfer çakallığı sayesinde boş bir yere oturmuştu. Beni de yanına çağırıp sığdırmaya çalıştı koltuğa. Fakat popomun sol lobu dışarı taştığından dolayı hemen yere tezgah kurdum. Genç velet kızlardan ve bir bebek bekleyen çiftten oluşan karşılıklı 2 koltuktan birindeydi akbil gişesi bayanı Nilüfer. Her şey sıradan ve gayet güzel giderken bir canavar gelip koltuğa sıkışmaya çalıştı. Sarı saçlı mavi gözlü bunların aksine pislik tipli 50 yaşlarındaki yüzsüz kadın kenafir gözlerini koltuğa dikmiş ve eyleme geçmişti. Koltuğa oturmayı başaramayan kenafir gözlü Nilüfer’in üstüne oturmayı başarmıştı. Zavallım Nilüfer sesini çıkaramamış kenafir gözlere boyun eğmişti. Bu durumu kabullenemeyen ben sırf karıya kıllık olsun diye çift kişilik yer barındıran g.tünü titretmeye çalıştım. Evet, cep telefonu yardımıyla bunu başarmıştım fakat kadın hissiz ve yüzsüzdü, yılmıyordu. Bütün bunların üstüne yanındaki velet kızların omzuna dayamıştı kafasını. Bir sevgili gibi uyuyordu tanımadığı omuzlarda. Genç kızların hayret içeren bakışlarına şebek gibi gülerek karşılık veriyordu. Bir sonraki durakta inen kızların ardından laflar etmeye başladığını da duyuyordum. “yer de vermiyorlar” gibilerinden laflar eden kenafir gözlü bu lafların ardından fenalaşmaya başladı. Herkesten poşet istemeye başlayan kenafir gözlü hıyar sanırım kusacaktı. Kirli mavi gözleri alev alev yanmaya başlamıştı ve artık bütün yolcular için bir tehlike unsuruydu o vapurda. Nihayetinde, içine migrosta maydonoz, domates ve bir takım sebze,- sistemleri konulan bir naylon buldu ve böğürmeler başladı. Nilüfer gözlerini kapamıştı, ben ise olan biteni şaşkınlıkla seyrediyordum. Bebek bekleyen çifte gelince ter dökmekle meşguldüler ve bu olayın bebeklerinde bırakacağı etkileri düşünüyorlardı. Böğürmeler bizi de böğürtecek kadar kıvama gelince sarı sarı kusmukla doldurdu naylonu. Kokusu her tarafa sindi. Birkaç dakika sonra da indi vapurdan. Sabah Moda yaşlısı, akşam kenafirli yaşlı benim ise gözler yaşlı…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder