Derse verilen arayı iyi değerlendirmek amacıyla kantine doğru yola koyulduk. Aramızda bir çift ve bir de eski çift vardı. Geriye kalanları sadece ben oluşturuyordum. Eski çiftin kız tarafı okulda o ana kadar hiç görmediğimiz bir çocukla karşılaşmıştı ve konuşmaya başlamıştı. Kantine vardığımızda kendilerini soyutlamışlardı ve çaprazımızdaki bir masaya oturmuşlardı. Eski çiftin kız tarafını haliyle biraz yadırgadık ama çocuğu pek kafaya takmadık aslında. O gün sonunda aynı grup olarak kantine gittiğimizde eski çiftin erkek tarafı olan Can, ben ve ders bitince okula gelen en yakın arkadaşımız Serdar, diğerlerinden kopup arkalarında bir masaya oturduk. Resmen eski çiftin kız tarafından sabahki olayın intikamını alıyorduk her ne kadar birbirimize neden orda oturduğumuzu söylemesek de. Birkaç dakika sonra eski çiftin kız tarafı eski sevgilisine ve bana çok kızmış olsa gerek yanımıza geldi ve o tiz sesiyle bağırarak kantin ortasında rezil olmamıza sebebiyet verdi. Bahane olarak eski kız sevgiliye sabahleyin bizle değil o tanınmayan çocukla oturmasını öne sürdük. Olmadı dindiremedik. Bas bas bağırıyordu, alçak tavanlı geniş kantinde sesi yankılanıyordu. Diğer çiftin gelmesiyle olaylar karıştı. Şimdiye kadar yaşadığımız bütün gergin anları tartıştık.10 dakika kadar sonra hallettik her şeyi ama hiçbir şey eskisi gibi olamazdı. Hepsi o tanınmayan çocuk yüzündendi. Gruptaki bütün dengeleri altüst etmişti. Kendisi kırılma noktasıydı ama farkında değildi. Biz de değildik.
Serdar, Can ve ben konserin başlamasına saatler kala salonda yerlerimizi almıştık. Hemen fotoğraf makinesini çıkardım. Canım salondaki insanları çekmek istiyordu. Can hemen yanımda oturmuş şunu çek bunu çek gibi şeyler söylüyordu. Ben dediğini yapmadım kendisini çektim. Sonra tanıdığımız bir kız gösterdi onu çek falan dedi çok uzaktaydı beceremedim ne yazık ki sürekli hareket ediyordu. Tam o sırada tanınmayan çocuk dikkatimi çekti. Aslında hiç de çekmedi dikkatimi falan zira kendisini hiç de sklemiyordum o sıralar. Bir müddet sonra Can o çocuğu gösterdi ve “fareye benziyor değil mi?” dedi ben ve Serdar hemen onayladık. Evet gerçekten de fareye benziyordu. Bir insan ancak bu kadar fareye benzeyebilirdi. Fareleri hayal ettim, dişleri falan geldi aklıma. Böyle ön dişler uzun sincap gibi… Ardından fare çocuğa baktım. Diş yapısı benzemiyordu belki ama tipi çok benziyordu. Sonra o çocuğun o günkü konumunu konuştuk. Orda o masada oturuşunu ikimizde hatırlıyorduk, hemen Serdar’a da söyledik. Çocuğu incelemeye aldım. Yabancı uyruklu sarışın Finlandiyalı metal gruplarından fırlamış bir elemanla konuşuyordu. Sarışın eleman belli ki konseri veren kişinin arkadaşıydı. Kendisini Barney Stinson’ın gençliğine benzettim. Neyse asıl elemana gelelim. Fare çocuk resmen çalım yapıyordu. Bir sürü kızın bulunduğu bir ortamda sahnenin orda oturmuş yabancı sarışınla konuşuyordu. Resmen yabancı dilim var konuşuyorum havalarındaydı. Her ne kadar o sarı oğlanla konuşuyor olsa da aslında bizle konuşuyordu. Bize bir şeyler anlatmak istiyordu. Adım gibi eminim ki içinden bize “İngilizcem var benim.” diyordu. Azcık uyuz oldum desem yalan olmaz. Dikkatimi başka şeylere vermeye çalıştım ama olmadı dakikalarca konuştular. Sanki evvelden beri arkadaşlarmış gibiydiler. Ellerinde Efes Pilsen bira kutuları vardı. Bira kutuları tokuşturuldu, biralar içildi. Biraz sonra Can ve Serdar’ın açtığı karı kız konularına daldım. Her şey unutuldu.
Sık sık görüyorduk fareyi artık. Ama nedendir ki hiç mi hiç onun hakkında konuşmadık aramızda. Uzun bir müddet sonra Nilüfer adını verdiğimiz arkadaşımızın fareyle olan arkadaşlığını öğrendik. Nilüfere farenin fareye ne kadar benzediğini söyledik. Yadırgadı. İsmi Fırat’mış meğer. Fare ve Fırat’ın ad olarak ne kadar birbirine benzediğini düşünmeden edemedim. Fare konusu konuşuldukça konuşuldu. Bizim fare dememizi sevmiyordu. Ona ismiyle hitap etmemizi söyledi. “Maymun Çarli’ye maymun denmesine kızar gibi kızıyor işe bak!” diye içimden geçirdim. Nilüfer çocuğun müzik yaşamından falan bahsediyordu sürekli. Bizse farenin müzik yaşamını kötülüyorduk. “Bence bizim Hakan’ın müzisyenliği çok daha kıral” diye laflar ediyorduk. Yemiyordu tabi. Yok neymiş Fırat’ın rock grubu varmış. Başlarım öyle gruba. Yok neymiş Yüxexes’e çıkmış bunların grup. Ulan ben zaten Yüxexes’i en son izlediğimde sunucu denyo, Chelsea’ye çelsi dediği için hayatımdan sildim o programı. Benim için varsa yoksa kıral tvdeki Umut Kuzey’in sunduğu KonuşaRock adlı program. Bir ara ben ve Can iyice abartmıştık. “Fırat koyyim da tur at.”, “Fırat g.tün kaç kanat?” gibi laflar ediyorduk Nilüfer’in yanında. Ben fareyi kötüleme sarhoşu olmuştum resmen iyice abarttım ve kendimi ön plana çıkarmak istedim. “Sezer herkesi yener.” Diye uydurduğum bir laftan sonra ortamda sessizlik oluştu. Hemen kaçtım oradan. Neden bu kadar sıçış bir laf söyledim sebebini ben de bilmiyordum. Neyse ki hepsi unutuldu. Yalnız günbegün Nilüfer’in artık bizle değil fare çocukla takıldığını anladım. Bu benim için bir savaş başlangıcı demekti. Bunca zamanlık arkadaşlığımızı bozuyordu fare. Hem de ortamımızda hiç bulunmadan, bizi hiç tanımadan. Nilüfer’i tekrar kazanmanın yollarını bulmalıydım. Zaman geçiyordu. Ben fareyi kötüledikçe fare süper prim yapıyor ve Nilüfer her haftasonu farenin aralarında bulunduğu bir takım cins cins insanlarla takılıyordu. Bense evimde oturup ders çalışmayı planlayıp bilgisayar başında rapidshare yardımıyla indirdiğim dosyaların inişini izliyordum. %100 olunca her birinde ayrı seviniyordum.
Geçenlerde Nilüfer, ben, Serdar okulun bahçesinde bir masada otururken bu fare çocuk geldi. Serdar’la falan tanıştılar. Ayaküstü muhabbete başladılar. Yetmedi oturdu utanmaz fare masamıza. Giyimi çok ilginçti. Giydiği gömleği en son Avrupa Yakası’ndaki Azim adlı karakterde görmüştüm. Bordo gömleği parlamakla kalmıyordu, bir de üstünde küçük çorap desenleriyle dikkat çekiyordu. “Pezevenk gömleği lan bu resmen” dedim. Dedim, dedim ama içimden dedim. Gözlüğünü eline alıp oynamaya başladı, Rayban yazısını gördüm. Aksaray’daki Beyaz Geceler adlı rock pavyona çok yakışıyordu bu tarz bir fare. Neyse içimden napıp edip bu çocuğu bu masa da yerin dibine sokacam dedim. Yarış benim için başlamıştı artık. Fare ortama hızlı bir giriş yaptı. Aptal saptal espriler yapıyordu. Masada ben hariç herkes kahkahalarla eşlik ediyordu bu esprilere. Ama yok lan hakkını yemiyeyim, ben de güldüm birkaçına. Baktım fare beni etkisi altına alıyordu. Buna izin vermemeliydim. Ben de konuştum. Konuştukça konuştum. Fakat benim için potansiyel bir tehlike arz eden Serdar’ı göz önüne almamıştım. Serdar da hakkımda atıp tuttu. Artık masada espri konusu olmuştum. Fare ve Serdar yaptıkları esprilerle Nilüfer’in gözdesi olmuştu. Fare ve Serdar ikili olmuştu. Fare çoşmuştu artık. Okuldaki hocaları msne eklediğini falan söyledi. Bunu söylerken nasıl prim yaptığını kendisi de iyi biliyordu. Benim yüzümden ise “prim yaptığı şeye bak amq” dediğim anlaşılıyordu. Biraz sonra fare ve Nilüferin haftasonu tekrar bir yerler gideceklerini öğrendim. En sonunda kalktım masadan çok sinirliydim. Artık Nilüfer bir daha benle takılmayacak hatta Serdar bile fare çocukla takılacaktı. Eve gidene kadar fareyi düşündüm. Defolup gitmesini istedim bu ülkeden. Kendi kendime “Nasıl kazanır lan bu mal bu bölümü?!” diye soruyordum kendime. Evde msne girdim. Can onlayndı. Ayrıca kişisel iletisi de benim düşüncelerime tercümandı. “Çık hayatımdan fare çocuk!”
tebrik ediyorum, harika bir yazı. Ray-Ban gözlüklere karşı allerjiniz var sanıyorum sezer bey.
YanıtlaSil